Hz. Mevlâna’yı anarken, anlamayı da becermeliyiz
Seyir Defteri | Bölüm 331 | 7 Aralık 2014 | 35′ 18”
İslâm prensiplerinde edille-i erbaa denen dört delil vardır; Kur’an-ı Kerîm, Ehadisi’n Nebeviyye, kıyas ve icma. İçtihadı sadece tapınma ritüelleri ile sınırlı sayıyoruz. Sadece aşâr ile ilgili Hanefiyye’de kaç tane içtihad var? İcma’dan hareketle; Konya’da yapılmakta olan Hz. Mevlâna merasimleri monotonluk ve bıktırıcılık ihtiva etseydi, bu kadar ahali hâlâ itibar etmezdi. Demek ki bir monotonluk yok. Ayrıca öyle lezzetli birşeydir ki tadını alan bir daha bırakamaz. Ben 42 senedir Konya’ya giderim. (02:10)
Şeb-i Arûs etkinlikleri eskiden üç gündü, sonra dörde, 1 haftaya çıktı. 1973 Hz. Pîr Efendimiz’in 700. doğum yıldönümü olduğu için Unesco tarafından uluslararası Mevlâna yılı ilân edildiğinde müddet 15 güne uzatıldı, sonra yine 1 hafta devam etti. 2007 Hz. Pîr’in doğumunun 800. yıldönümü olduğu için yine Unesco tarafından Uluslararası Mevlâna yılı ilân edildi, o zaman 17 gün yapıldı. O zamanlarda tek tribünlü bir spor salonunda yapılıyordu törenler. Sonra daha büyük bir spor salonu yapıldı. Sonra, şimdiki Cumhurbaşkanımız’ın başbakanlığının ilk zamanlarında, canlı şahidi olduğum kendisinin şahsi takibi ile yeni 5000 kişilik salon yapıldı. Gecenin saat ikisinde yetkili şahıslara telefon edip inşaat ne alemde diye soracak kadar takibinin canlı şahidiyim, onun için kendisinden Allah razı olsun. Şimdi bu salonda her gün iki program yapılıyor, 10 günde toplam 20 program ediyor ve hepsi dolu. (07:40)
Aletin kendisi mübarek olmaz, ney mübarek değildir. Mübareklik kişide olur, insanda olur. Aynı aleti nefsin için kullanırsan fenadır, Hak için kullanırsan aliyyül alâdır. Müziğin dinlisi, dinsizi olmaz, insanın dinlisi dinsizi olur. Gitar, org, piyano vs ile de Allah dedirtebilirsin. Bütün Pakistan ahalisi sitar ile ilahi okuyor. (10:50)
Şu anda Mevlevî ayininin bir kısmı yapılıyor, Mevlevî ayininde evvela vakit namazı kılınır, namaz kılınmadan ayin yapılmaz. Onun için pek çok insanımızda şu hata var, tatbikata bakıp hüküm çıkartıyor. Mevlevîler otururlar, yerler, içerler, sema ederler; yok böyle birşey! Evvela vakit namazı kılınır. Her tekkeninin günü farklıdır. Vakit namazından sonra bir beyit bile olsa Mesnevi-i Şerif kıraat edilir. Sonra İsm-i Celâl çekilir, yüksek sesle “Allah” denir. Ondan sonra meydan kurulur ve ayini şerif yapılır. Geçmiş bir hadise, merhum Erbakan başbakan veya başbakan yardımcısı idi, Hindistan’a gidildi ayin yapmak için, ayin yapıldı sonunda Kur’an-ı Kerîm var. Sefir beyin hanımı, Sefire hanım diyemeyeceğim çünkü beni temsil etmiyor o kadın, büyükelçinin hanımı, “Erbakan hoca başbakan yardımcısı oldu diye mi Kur’an okuyorsunuz, var mı böyle birşey” dedi. Bu kadar cahil… 1400 senelik İslâm, 700 küsür senelik Mevlevîlik bir siyasi kimliğe bağlanarak konuşuluyor. Mevlevî ayininde 700 senedir Kur’an okunuyor. Onun için Hz. Mevlâna’yı anma merasimlerinin anlama merasimlerine yükselmesi lazım. Hz. Mevlâna’yı anarken anlamayı da becermeliyiz (14:55)
Hz. Mevlâna’yı anmada ve anlamada eksik olan bizâtihi dindir. Burada bahsettiğimiz ahalinin anlayışıdır, programlarda İslâm vardır. Ayin başkalarının da seyretmesine açık olan merasim demektir. Ama o ayine kırk senedir katılan biri kalkıp bana soruyor, buna ayin demesek olmaz mı, hristiyanlar da ayin diyor… Hâlâ bu kafa var? Yahudiler sünnet oluyor, biz olmayalım mı? Bizim kendi değerlerimizin yerine başkalarının değer ölçülerini koyup onu hümanist, şair, mutasavvıf gibi sınırlamalar içinde görmekten vazgeçmeliyiz. Hz. Mevlâna büyük bir fakihdir. Farsça Hz. Mevlâna’nın ana dilidir. Anadolu’da sanki herkes Türkçe konuşuyordu da Hz. Pîr geldi yabancı dilde eser yazdı, böyle birşey yok. Anadolu Selçuk hükümdarlarının lakaplarına bakın, hepsi Farsça’dır, Keykubat, Keyhüsrev… Eğer orada herkes Türkçe konuşuyorsa Karamanoğlu Mehmet bey niçin “bundan sonra divanda, çarşıda, pazarda, sokakta Türkçe konuşulacak” fermanını yayınladı? (19:40)
Hz. Mevlâna’nın Hz. Şems ile olan ilişkisini anlamadan kitap yazanlar bile var, Allah muhafaza etsin… Hz. Mevlâna’dan tam 100 sene sonra 1373’de Kahire’de vefat etmiş Abdülkadir Kureyşî isminde bir zatı şerif var, bu zat Tabakat müelliflerinden yani biyografi yazarlarındandır. Onun el-Cevâhir el-Mudiyye fî Tabakâti’I-Hanefiyye isimli bir tabakat kitabı vardır. Bu kitapta İmamı Azam hazretlerinden 1360’lara kadar gelen önde gelen Hanefi fakihlerinin isimleri ve hayatları yer alır. Bu kitabın ikinci cildinde Hz. Mevlâna, birinci cildinde Sultan Veled Efendimiz vardır. (24:10)
Ahmed Eflâkî Dede’nin Ariflerin Menkıbeleri kitabından bir anektod aktaralım… Hz. Pîr’in dünürü Selahattin Zerkubi Konevî hazretleri anlatıyor, bir kış günü medrese odasında oturuyorduk, sohbet ediyorduk, sohbetin ateşi ile Hz. Pîr dışarı çıktı, çok soğuktu ben çıkmadım. Gitti gelmez, kapıyı açtım baktım ki namaza durmuş. (Namaza durmak aynı zamanda bir takım şeylerden, bazen nefisten, bazen dayanılamayacak muhabbetten Allah’a sığınmaktır. Biz namazı sadece 5 vakitten ibaret zannediyoruz. Bazen nefsin şerrinden Allah’a sığınmaktır, bazen muhabbetten delirmemek için Allah’a sığınmaktır…) Bekle bekle namaz bitmiyor, tekrar kapıyı açtım secdede ama secdeden kalkmıyor, eyvah birşey oldu diye korkup yanına gittim, secdede gözlerinden akan yaşlar yere damlaya damlaya buz olmuş, dudakları kıpırdıyor ama gözü kapalı, o vaziyette kucaklayıp içeri götürsem yüzü rencide olacak, hohlaya hohlaya buzu erittim, o vaziyette kucağıma aldım içeri götürdüm… Hz. Mevlâna namaz kılınca böyle kılıyor… (27:55)
Edirnekkapı’daki kilisenin zangocu iyi bir tanburidir. Bahsettiğim 1800lü yılların sonları… Orada Kadiriyye’nin tekkesi vardır, bu zangoç tekke günü olan Çarşambaları tekkeye gelir ve kalbî ism-i Hayy’da tanbur çalıyor, çünkü işinde ehil. Şimdi kaba sofu diyecek ki vay efendim böyle olur mu? Şunu öğrenin artık, Resûl-u Kibriya Aleyhi ekmelüttahâyâ Efendimiz hazretlerinin hicret sırasında önündeki kılavuzu putperestti. Bunu öğrenin artık… Hasılı, Hz. Mevlâna anılmak merasimi münasebeti ile o ve onun dahil olduğu tasavvuf kurumu, tasavvufun dahil olduğu din anlaşılmalıdır. Ne dini tasavvufdan, ne tasavvufu dinden, ne mükellefiyetleri muhabbetten, ne muhabbeti mükellefiyetlerden ayırmak mümkün değildir, ayıran kendini ayırır vesselâm… (32:20)