Rüya tabiri bir ilimdir, herkese verilmez
Seyir Defteri | Bölüm 301 | 16 Şubat 2014 | 38′ 02”
Ana baba hakkından çok bahsediliyor ancak evladın ana baba üzerindeki hakkından pek bahsedilmiyor. Halbuki çocukların da ana baba üzerinde hakları vardır. Bunlardan bir tanesi evin rızkını sağlayan babanın çocuğa helal yedirmesidir. Tabi anne de buna dahildir ama rızkın teminindeki helale mükellef olan babadır. Şeyh Vefa hazretlerinin çok meşhur bir hadisesi vardır. Evlere su gelmesi yenidir, eskiden temizlik suyu evdeki kuyudan, içme suyu da sakalardan alınırdı. Şeyh Vefa hazretleri zamanında da içme suyu kırba ile alınıyor, kırba deriden yapılmış tulum… Hazretin bir oğlu var, elindeki sivri bir oyuncak ile bu kırbaları deliyor. Sakalar Efendi Hazretleri’ne olan saygılarından ilk önce birşey demiyorlar ama sonunda Efendi’ye şikayet ediyorlar. Vefa Hazretleri bunu duyunca hiç çocuğu çağırıp neden böyle yaptın demeden önce düşünüyor, ben bu çocuğa haram yedirdim mi, haram evime sokmadım, dolayısı ile çocuğum da yemedi diyor. Akşam eve gittiğinde hanımına soruyor, bu çocuğa bir şekilde haram yedirdin mi diye? Hanımı yok diyor, hazret biraz düşün bakalım diye ısrar edince düşünüyor, sonra aklına geliyor, hanımı bu yavruya hamile iken birgün bir komşusuna gitmiş, konsolun üstünde bir limon görmüş, canı çekmiş, nedense istemeye utanmış, evin hanımı dışarı çıkınca başındaki firkete ile bir delik delmiş, oradan biraz emmiş. Bunu duyunca Efendi hazretleri “yarın sabah ilk işin o komşuya git, böyle yaptığını söyle ve helallik iste hatta yanında bir de limon götür” diyor. Hanımı helallik aldıktan sonra Şeyh Vefa hazretleri çocuğu gözlemiş, sakalar ve kırbalar yine orada olmasına rağmen çocuk kırbaları ellememiş. İşte baba ve anne çocuğuna helal yedirmelidir. (01:20)
Bunun yanında çocuğun ana baba üzerindeki diğer hakkı iyi numune olmalarıdır. Yalan söyleme diye nasihat edecek ama kendileri de hiç yalan söylemeyecekler. Güler yüz başta olmak üzere Ahlâk-ı Muhammediye üzere olacaklar, çünkü en doğru davranış biçimi Efendimiz Aleyhisselâm’ın hayat tarzı ve davranış biçimidir. Üçüncüsü güzel isim koymaktır. Bu güzel isimlerden biri bir büyüğün ismi olabilir. Buna Efendimiz’in isimleri de dahildir. Ancak Türk toplumunda bir özel hal vardır, biz Muhammed ismini sağlar için kullanmayız ama vefat etti ve İslâmi hayat sergileyerek yaşadı, vefat ettikten sonra ona Muhammed Efendi deriz. Onun için Muhammed ismi şerifi konur ama Mehmet olarak kullanılır. Ashab-ı Kiram’ın, din büyüklerinin ismi olabilir, Allahü Zülcelal’e ait sıfatların başına Abd kelimesini ekleyerek, Abdullah, Abdülkadir, Abdülgafur, Abdülhay, Abdülkerim gibi isimler de olabilir. Temenni içeren isimler güzeldir, mesela Er-ol… Er yani rical nefsini yenene derler. Allah’ın Kitab-ı Kerim’inde tarif buyurduğu rical şudur: “ticaretleri, dünya iştigalleri onları Allah’ı zikretmekten alı koymaz, işten onlar erlerdir.” Nurol, Güngör isimleri olabilir. Bu 3 hak evladın ana baba üzerindeki hakkıdır. İsim seçerken manasız isimler vermesinler, sadece Kur’an’da geçiyor cehaleti ile aleyna diye isim koyulmaz. Kezban yalancı demektir. Farsça biliyorsan, doğru telaffuz edebiliyorsan Kezzibanu gibi hanımlığı ile meşhur kişi manası için kullanıyorsan doğru bir isimdir ama Kur’an’da geçiyor dersen Kur’an’daki anlamı yalancı demektir. (08:35)
Bir zat-ı şeriften duymuştum, oğluna çok bağlı olduğu Hz. Mevlâna’nın meşhur olan Celaleddin ismini vermişti. Ama o yavrucak yanlış yollardaydı, üzülürdü o zatışerif, oğlum ismini taşıyamadı, ağır isim vermişim derdi. O ismi taşımayla da alakalı olarak çok ciddi tesirler vardır. Bir zat tanıyorum, babası Hz. Hüseyin aşığı bir zat imiş. Adını Hüseyin Mazlum koymuş, isim ağır gelmiş, sonradan ismini değiştirmiş o zat. (16:50)
Rüya tabiri ayrı bir ilimdir. Herkese verilmez. Tarikat-ı Aliyye’de önemli haber kaynaklarından biri olarak kabul edilir. Derviş rüyası ayrı birşeydir, ahalinin rüyası başka bir şeydir. Rüyanın ne olduğu için Sure-i Yusuf’un tefsirlerini ciddi şekilde okumak lazımdır. Son dönemde zihni faaliyetlerin yansıması olarak kabul edilen rüya adı verilebilecek uykudaki görüntülerle ilgili bilginin sistematize edilmesi Freud tarafından yapıldı deniyor, bunu söyleyenler hiç Mesnevi Şerif okumamışlar. Psikanaliz seninle konuşarak şuuraltındaki birikimlerini ortaya çıkarmak değil mi, kısacası bu… Mesnevi-i Şerif’in daha birinci hikayesinde hasta bir genç kız var, derdine çare bulunamıyor, cariyesi olduğu zengin zat tedavi edecek olana para, altın vereceğim diyor. İşin ucunda altın olunca birçok sahtekar geliyor ama iyileştiremiyorlar sonra birisi daha geliyor, ne ilaç veriyor ne başka bişey, sadece sohbet ediyor, sohbet sırasında elele tutuşuyorlar, bu sırada doktor cariyenin nabzını kontrol ediyor. Konuşurken bir şehrin adı geçiyor, o şehrin adı geçtiğinde cariyenin nabzı hızlanıyor. Doktor bunun üzerine şehirden bahsetmeye başlıyor, daha sonra anlaşılıyor ki o cariyenin o şehirde oturan bir sevdiği varmış, ona olan hasretinden yataklara düşmüş. Bu psikanaliz değil de ne? Rüya da böyledir, İmam Nablusi’yi tanımak lazımdır. Şam’da İbni Arabi Efendimiz’in türbe-i şerifinin bulunduğu yerden biraz doğuya yürüyünce orada türbei şerifi vardır. Kendisi genel olarak rüyalarla ilgili bir tabir kitabı yazmıştır. Ama eğer varsa, kaldı ise dervişler okumasınlar!.. Çünkü onlar sadece mürşidlerine mana anlatırlar, kendi kendilerine mana vermeye kalkarlarsa olmaz. Rüyalar aynen dualar gibi semada asılır kalır, doğru adama anlatılıp tabir, tefsir, tâlik gibi meseleler olduktan sonra yerine ulaşır. Her görülen rüya herkes için aynı manayı vermez. Görülen şeyler rüya gibi olsa da bazısı manadır, bazısı rüyadır, bazısı müşahededir, bazısı haberdir, bazısı zihni faaliyetlerin yansımasıdır, bazısı arzu ve isteklerin yansımasıdır, bunu ancak rüya tabirinden anlayan zat anlar. (19:05)
Rüyayı sadıka vahyin kırkta bir, bir rivayete böre yirmi dörtte bir cüzüdür. Risaletpaneh Efendimiz Hazretlerine vahiy gelmeden önceki hazırlık safhası rüyayı sadıka ile başlamıştır. Rüyayı hep gaipten haber almak olarak anladıkları için çok fazla ortalıkta konuşulan bir konu değildir. Tasavvufta rüya sadece şeyhe anlatılır, rüya Şeyh’in ırzı gibidir, mezara beraber gider. Anlatırsa ondan tabir ilmi alınır. Ayrıca bazı büyük kabahatler hasbel beşeriye işlenirse o zattan rüya tabiri alınır. (26:35)
Ruh değişik mertebelerde olur, ruhu cemadi, ruhu nebati, ruhu hayvani, ruhu insanı, ruhu sır… Ruhu hayvaninin vücuttan ayrılması ölüm halidir. Ruhu insaninin vücuttan ayrılması uykudur. Hayvanlardaki uyku insiyakidir. O vücuttan ayrılır ve bazı serbest ruhlar biryerlerde dolaşırlar… Lisana gelen birşey olmadığı için bu kadar anlatılıyor… Oralarda bazı şeyler müşahede eder, işte o sana gösterilen haberdir, manadır. Rüyayı ruh görür ama ruhun her türlü tecellisi bedende olur. İnsan bedeni çok mübarek olduğu için yakılmaz, atılmaz, satılmaz, işkence edilmez… Yakın diye vasiyet edenler kafirdir, buna riayet edenler de kafirdir. Tazimen bedenin ait olduğu toprağa beden iade edilir, insan değil beden… Ruh da kendi alemine gider… (28:45)