Gönlümüzü aydınlatacak batmayan bir güneş lazımdır
Şarkılar Seni Söyler – 6. Bölüm | 20 Mayıs 2015 | TRT MÜZİK | 74′ 11”
“Dün gece mehtâba dalıp hep seni andım
Öyle bir ân geldi ki mehtâp seni sandım
Sevgili rüyâna mı aldın beni bir dem
Öyle bir ân geldi ki mehtâp seni sandım”
Beste: Semahât Özdenses, Güfte: Mahmut Nedim Güntel
İçinde bulduğumuz 21. yüzyılda şehirler o kadar büyüdü ve geceler o kadar aydınlık ki mehtap güzelliğinin farkında olma nimetinden biraz uzaklaştık. Mesela İstanbul’da yıldız seyretme imkanı yoktur, ne zaman semaya baksak mahallenin ışıklarından dolayı yıldızları göremiyoruz. Yıldızların aydınlığı yok zannedenler, mehtabı eski güzelliği ile artık kalmadı zannedenler oluyor.
Türk Musikîkisinin çok ciddi bir şahsiyet olduğunu bilmeyen cahillerin “Arap müziğinden almadır, Bizans müziğinden almadır” iftiraları sırasında “Arap değil mi, ya lelli..” diyerek küçümserler. Halbuki Arap ya lelli demez, “ya leyl” der yani “Ey gece”… Çöl ortamında su buharı ve bakteri olmaz dolayısı ile sema daha berak ve temiz gözükür. Gündüzün sıcağı ve çölün rahatsızlığı yerine gecenin serinliği ve mehtabın aydınlığı Ey gece, ey güzellik diye feryad ederler.
Biz sadece güneşin yaşadığımız nokta ile yaptığı açıdan dolayı oluşan gece ve gündüzü düşünüyoruz. Bir de gönlümüzün gecesi, gönlümüzün gecesini aydınlatan mehtap var. O mehtabı ne zaman gözlemeye başlayacağız?
Sevginin aşk noktası “benim sevdiğimi herkes sevsin” demektir. Hakiki sevgili odur. Sevgiliyi genelin güzel gördüğü şeylerle anlatmak genel bir kaidedir. Bizlerin insan olarak sevgimizin odak noktası Fahr-i Kainât Efendimiz’dir. Fakat Muhiddin İbn-i Arabî Hazretleri Cabir bin Abdullah Hazretleri’nden nakledilen bir hadise dayanarak Resûllah Efendimizi aya ve güneşe benzetenlere biraz sitemde bulunuyor. “O’nun (sav) nurunun üçte birinin, üçte birinin, üçte birinin, üçte birinden yaratılmış olan ay ve güneş ile O kıyas mı kabul eder” diyor… (04:30)
“Kadem bastın gönül tahtına sultanım safa geldin
Dil-i pür-renc ü tab-ı derde dermanım safa geldin
Kapundur matla-i a’la tapundur maksad-ı aksa
Senindir rütbe-i’ulya benim şahım safa geldin
Gel ey dilberlerin şahı Melahat burcunun mahı
Geda’nın halini gâhî sorup şahım safa geldin.
Gel ey sultan-ı âli-şan ki sensin Hüsrev-i devran
Sana hep bende-i ferman buyur şahım safa geldin
Gedai geldi ol cane can olsun yolunda kurban
Seadet tahtına sultan buyur şahım safa geldin”
Hz. Gedaî
Alvarlı Efe diye bilinen Şeyh Lütfü Efendi’nin peder-i âlilerinindir bu güfte… Gedaî Hazretleri, O da Nakşî şeyhidir. Bendeniz bütün dertlerimizin dermanının Fahr-i Kainât Efendimiz’de olduğuna kati iman sahibiyim. Ne derdimiz varsa dermanı O’nda mevcuttur. Eğer derman bulamıyorsak Efendimiz’i iyi tanımadığımızdandır. (14:30)
“İster isen bulasın cânânı sen,
Gayre bakma sende iste sende bul,
Kendi mir’âtında gözle anı sen,
Gayre bakma sende iste sende bul.
Her sıfat kim sende var izle anı,
Gör ne sırdan feyz alır gözle anı,
Erişince zâtına özle anı,
Gayre bakma sende iste sende bul.
Zat-ı Hakk’ı anla zâtındır senin,
Hem sıfâtı hep sıfâtındır senin.
Sen seni bilmek necâtındır senin,
Gayre bakma sende iste sende bul.
Sûreti terk eyle manâ bulagör,
Ko sıfatı bahr-ı zâta dalagör.
Ey Niyâzi şark u garba dolagör,
Gayre bakma sende iste sende bul.”
Niyazi-i Mısrî Hazretleri
Biz aynaya bakmayı çok ihmal ediyoruz. Sadece sakal tıraşı olurken, saç tararken, kıravat bağlarken değil, “ben kimim” derken de aynaya bakmalıyız ki aynada kendimizi görmeyiz, kendimizi görmemiz için kendimiz olmaktan sıyrılmamız icab eder. Ona “mutu kable ente mutu” derler. Aynada görünen aksimizdir, yansımamızdır.
Kendini tanırsan Hakk’ı tanımış olursun. Bunların hepsi hadis-i şeriflerden esinlenerek söylenmiş sözler değil mi? Hakikat bu kadar kalabalık değildir, hakikat bir tanedir. Büyükler bizlere anlatmak için muhtelif şekillerde söylemişlerdir: “Allah dost diger nist”. Bundan ibarettir. (22:00)
“Aşk nedir nasıldır bilen var mı
Sevipte her zaman gülen var mı
Ben seviyorum demek çok kolay
Hadi öl denince ölen var mı
Sevipte her zaman gülen var mı”
Beste: Avni Anıl, Güfte: İlham Behlül Pektaş
“Bu aşk bir bahr-i ummandır
Buna hadd ü kenar olmaz
Delilim sırr-ı Kur’an’dır
Bunu bilende ar olmaz
Eğer aşık isen yâre
Sakın aldanma ağyare
Düş İbrahim gibi nare
Bu gülşende yanar olmaz
Kıyamazsan baş-ü cana
Uzak dur girme meydana
Bu meydanda nice başlar
Kesilir hiç soran olmaz”
Seyyid Nizamoğlu Hazretleri
Avni abinin şarkısındaki bir mısraya itirazım var. “Hadi öl deyince ölen var mı” Var… Allah tüm şehitlerimizin derecâtını âli eylesin, onlar Allah, Resûlullah, vatan, bayrak aşkını hadi öl deyince ölecek kadar yaşamışlardır. Allah cümlesinin şefaatine nail etsin.
Seyyid Seyfullah Hazretleri’nin bu güftede başka bir sözü daha vardır:
Biz aşığız biz ölmeyiz,
Çürüyüp toprak olmayız,
Karanlıklarda kalmayız,
Bize leyl-ü nehar olmaz…
Gece ve gündüz dünya hayatı içindedir. Devamlı aydınlık içinde olanların güneş aydınlığına ihtiyacı kalmaz. (33:10)
“Dokunma kalbime zirâ çok incedir, kırılır
O tıpkı mâbede benzer ki orda hıçkırılır
Gülersen aşkıma gönlüm harâp olur, yıkılır
O tıpkı mâbede benzer ki orda hıçkırılır”
Bestekâr – Güftekâr : Erol Sayan
“Yaydan fırlayan ok gibidir ağızdan çıkınca bir söz.
Ve hiç geri dönmüş değildir atıldıkta sonra bir ok.
Seli başından bağlar ileriyi gören kişi.
Ve geçtiği yerleri harap eder baştan bağlanılmayan sel.
Ne tükenmez hazinesin sen ey dil ve ne devasız bir dert!”
Hz. Mevlâna
Hazineye sahip olmak marifet değildir, nereye kullandığın marifettir. Hz. Mevlâna su hayattır ancak nasıl baştan önlem almazsan sel suyun celalidir, laf da öyledir diyor. Onun için atalarımız ne güzel söylemişler “Boğaz dokuz boğumdur, dokuz defa düşüneceksin, bir defa söyleyeceksin” Gönül kırmak hem sesin tonu ile olur, hem söylediğin kelime olur. O yüzden ne söylediğin kadar nasıl söylediğin de önemlidir.
Dünya malı denen şey para ismi ile isimlendirilir. Para iyi bir şey değildir, helal olsa hesabı var, haram olsa azabı var. Huzurullah’da verilecek imtihanın kolay olması için gerekli olan paraya “benim” dememektir, “benim” deme yeter. “Benim” demeyince düğüm düğüm üstüne atmazsın, kasalarda saklamazsın, ihtiyaç sahiplerine dağıtırsın.
Bir lokma, bir hırka diye tarif olunan mütevazi hal bizde maddi hal haline empoze edilip müslümanların ekonomik hayattan uzaklaştırılmasına ve bu nedenle pasifize edilmesine sebebiyet vermiştir, bu da doğru düşünmemiz gereken bir noktadır. Muzaffer Efendim bize şöyle dua ederdi: “Allah cebinizde çok gönlünüzde yok etsin”. (42:50)
“Akşam oldu hüzünlendim ben yine
Hasret kaldım gözlerinin rengine
Gel mehtabım gel sevdiğim gel yine
Hasret kaldım gözlerinin rengine.”
Beste: Semahat Özdenses, Güfte: Ahmet Cengizoğlu
Ömrün bahar mevsimi ile alakalı şarkı azdır ama ömrün hazan mevsimi ile ilgili şarkı çoktur. Bizim ibadet zamanlarımızın üzerinde bulunduğumuz arz noktası ile güneş arasındaki açıya göre hesaplanmış olduğunu bilmemiz lazımdır. Yani güneşin bir tesiri var. Günlük faaliyetin sadası gece azalır. Onun için öğlen ve ikindi namazlarımız hafi okunur. Ama sabah, akşam ve yatsı cehridir, bunda da ayrı hikmet vardır.
Güneşin doğuşunu seyrettiğin anda o gün dinç olursun. Hatta güneş üzerine uyurken doğmazsa uyku saatin az olsa da dinç olursun. Makine gibi 8 saat çalışma, 8 saat uyku, 8 saat serbest vakit gibi 24 saati üçe bölmek standart olarak doğru değildir. Doğru olsaydı kışın geceleri uzun, yazın gündüzleri uzun olmazdı. Güneş üstüne doğmadığı zaman mutlaka o gün daha dinç olursun. Denemesi bedava.
Karanlık basınca o karanlığın karanlığı ruha gelir. Öyleyse gönlümüzü aydınlatacak batmayan bir güneş lazımdır, vesselâm… (55:10)
“Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş,
Bürhân sorardım aslıma aslım bana bürhân imiş.
Sağ u solum gözler idim dost yüzünü görsem deyü,
Ben taşrada arar idim ol cân içinde cân imiş.
Kande gelir yolun senin ya kande varır menzilin,
Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvân imiş.
Her mürşide dil verme kim yolun sarpa uğratır,
Mürşidi Kâmil olanın gâyet yolu âsân imiş
Anla hemen bir söz durur yokuş değildir düz durur,
Âlem kamû bir yüz dürür gören anı hayrân imiş.
İşit Niyâzî’nin sözün bir nesne örtmez Hakk yüzün,
Hakk’dan ayân bir nesne yok gözsüzlere pinhân imiş”
Hazret-i Niyazi-i Mısrî
O kadar aşikâr, açık seçik sözler ki tefsirine ihtiyaç duyanlar -kimse kusura bakmasın ama- ancak eblehlerdir. “Hakk’dan ayân bir nesne yok” Ayan beyan diye günlük kelime kullanıyoruz ama yaşadığı dönem birkaç asır önce olan bir zat olunca eski lisandır ben anlamam diye peşin hüküm veriyoruz. Buradaki gözsüz görmeyen manasınadır, kör manasına değildir. Körler de görürler, gönül gözleri ile… Bağdat Mevlevihanesi Şeyhi Musullu Hafız Osman Efendi çocukken üvey annesi gözlerini kör etmiş, bu zat kanun çalıyor, bestekar… Gavsi Bey Yenikapı Mevlevihanesi’nin tarihsel olarak son postnişini, Baki Dede Efendi Hazretleri’nin mahdumu… Ya kendisi ya da biraderinin doğum haberi geldiğinde Musullu Hafız Efendi Abdülbaki Dede Efendi Hazretleri’nin huzurunda, şiir okumaya başlıyor, 30 beyit okuyor, son beytinde de tarih düşüyor, o anda!… Kim kör… (64:00)
ne güzel muhabbet, Mevla’m bu zikri alemde müessir eyleye amin..