Mirâcın zâhirî sonucu namaz, bâtınî sonucu seyr-i sülûktur
Seyir Defteri | Bölüm 14 | 10 Nisan 2008 | 50′ 40”
Mirâc kelimesi merdiven, yükselme, urûc etme kökünden gelmektedir, yükselmek demektir. Mirâc’ın evveli isrâdır, yani gece yürüyüşü.
Abdiyyet ruh meâl ceseddir. Ruh bedene girmeden vardı, Cenâb-ı Hakk’a kim cevap verdi Bezm-i Elest’te, ama abd değildik. Vefat ettikten sonra da namaz niyaz yok. Yani abd demek ruh meâl ceseddir. Dolayısı ile Sure-i İsrâ’da Allahu zü’l Celâl “Ben kulumu…” diyor ise İsra hadisesi ve bağlı olarak mirâc hadisesi manevi, batınî değildir.
Allah’ın kudreti Muhammed kulunu ve Resûlünü Kabe’den almış ve Mescid-i Aksa’ya almış, oradan ilâ maşaallah, yaratılmışlığın hududunu teşkil eden Sidret-i Müntehâ’nın da dışına çıkmış, oradan tekrar avdet buyurmuştur. (04:00)
Bir kere şu bilinmelidir ki, mirâc Efendimiz’in yegâne mirâcı değildir, resmî mirâcıdır. Efendimiz’in resmi olmayan mirâcları da vardır. Bu biraz ehil olduktan sonra bazı özel kitaplardan öğrenilecek şeylerdendir.
Hz. Mevlâna hürriyeti tarif ederken Efendimiz’in mirâcından şöyle misal veriyor: “Hürriyet ancak Efendimiz Aleyhisselâm’a mahsustur. Çünkü biz ne kadar hür olursak olalım gidebildiğimiz yer ile sınırlı olarak hapisteyiz. Ama iki cihan serveri Efendimiz yaradılmışlığın hududunun dışına çıkmıştır, dolayısı ile hür diye O’na derler. Dolayısı ile O’nun şehadeti makbuldür.”
Süleyman Çelebi Hazretleri’ni lalettayin bir şair olarak görmek fevkalade yanlıştır. Süleyman Çelebi Hazretleri Emir Sultan Hazretleri’nin dervişidir, yani Nurbahşiyye dervişidir. Bugün Türkiye’de devamı kalmamış, Emir Sultan tekkesi zaman içinde Nakşibendiye’ye dönüşmüştür. Ayrıca Yıldırım Bayezid Han’ın Niğbolu Zaferinin ganimet hissesi ile kendi cebinden yaptırdığı Ulu Caminin ilk imamı ve hatibidir. Düşünün ki Hâmid-i Veli gibi, Molla Fenârî gibi zevât-ı kirâmın olduğu bir toplumda cami-i kebir imamı ve hatibi.
Süleyman Çelebi Hazretleri Mevlid’ine Mirâç bahri koymuştur. Mevlid’in mirâc bahri bir iki lugâte bakarak mirâcı en kolay anlamamızı temin edecek metinlerden biridir.
Birçok büyük zât-ı şerif bazı mevzuları şiir ile yazmıştır. Bunun içinde İbni Sinâ dahildir. İbni Sina’yı hepimiz doktor biliriz. Felsefe ve mantıkta da en az doktorluğu kadar önemli bir zâttır. Bazı mantık ile ilgili meseleleri özel olarak şiir ile yazmıştır. Çünkü şiirin kafiye ve vezinden doğan ahenkten kaynaklanan kolay ezberlenme hali vardır. Kur’ân-ı Kerîm’in ehline aşikar kendi gizli ahengi dünyanın en kolay ezberlenen kitabı olmasını sağlamıştır. (08:20)
Mevlid’in mirâc bahrini mutlaka okuyalım. Oradan öğreneceğimiz çok şey var. Mesela Efendimiz’in ağzından “Gök ehlini gördüm” diye oradaki ahvâli anlatırken namazın şeklini de tarif ediyor. Bir kısmı secdedeydi diyor, bir kısmı rükûdaydı, bir kısmı kıyamdaydı… Ve bunlar hep böyle devam ediyor, tek hareketle… İnsan, namaz kılmak sureti ile gök ehlinin teker teker yaptığı bu ibadet şekillerini iki rekatlık bir namaz içinde toplar, bunu anlatıyor. Namazın ehemmiyetini bir anlasak? Bir zât-ı şeriften duymuştum, “namazın ehemmiyetini bir anlasak yeme içmeyi unuturuz” demişti.
Sonra, “bir kısmı valehü hayran” diyor. Valeh hali hayranlığın çok ileri bir derecesidir. Dil bilginleri valeh halini, hamile bir hanımın hayranlıktan doğan şaşkınlıkla çocuk düşürme halidir diye açıklamışlardır. Neyi seyrediyorlar, Cemâlullah’ı seyrediyorlar.
Mevlid-i Şerif’de anlatılan bir başka mesele tasavvuf ile ilgilidir. Efendimiz, Ya Rabbi ben geri dönmem deyince, Allahu zü’l Celâl vazifen var döneceksin dedi. Efendimiz de eyvallah dedi ve döndü. Bu seyrü sülûku anlatır, seyrü sülûk bir mertebeye yükseldim bitti demek değildir. (15:00)
Ahmed Hamiş Efendi Hazretlerinin kendine bende olanlara özel söylediği bir sözü vardır, tasavvuf kitabı okumayın der. Çünkü o yazılan kitaplar o zevât-ı kirâmın yolculukları sırasında yazılmıştır. Daha sonra başka yere gittiler, dönüp arkalarına baktıklarında o kitap hükümden kalkmıştı. Bunun içinde bazı istisnalar vardır. Bu istisnalardan biri Hz. Mevlâna’nın Mesnevi-i Şerifidir. O, gidip geldikten sonra Mesnevi’yi yazmıştır. (19:50)
Mirâc, namazla çok sınırlandırılmıştır. Namazla sınırlı değildir, çok daha başka meseleler de vardır.
Efendimiz Mirâc’dan avdet buyurduktan sonra anlattığında Hz. Ebubekir orada yok… Dinleyen müşriklerden bir kısmı Hz. Ebubekir’in evine giderek Efendimiz’den ismi ile bahsederek seninki böyle söylüyor deyince Hz. Ebubekir kim söylüyor bunları demiş, Efendimiz’in söylediği tekrar edilince “O söylüyorsa doğrudur” demiştir. Bu iman meselesidir. Bize lazım olan bunlardır. Sıddik böyle olunur. Burada sorgulanacak şey O’nun söyleyip söylemediğidir. (23:00)
Mirâc ile ilgili, başka hiçbir müslüman toplumda olmayan, Türk toplumuna mahsus bazı şeyler vardır. Bunların en mühimi Mirâciyye denen hem edebiyat hem musikî sahasındaki çok önemli kültür eserleridir. Bugüne kadar ulaşabilmiş maalesef tek mirâciyye var. Bu mirâciyye Galata Mevlevihanesi Şeyhi Kutbü’n Nâyî Osman Dede’nin bestelediği mirâciyyedir. Onun bile tamamı günümüze ulaşamamıştır.
Sırf Efendimiz’in mirâcı ile ilgili şiirler vardır, onlar da mirâciyye olarak anılır. Mirâciyye okunması için vakıflar tesis edilmiştir. Berâtiyye ve Regâibiyye diye de eserlerin olduklarını biliyoruz ancak ne olduklarını bilmiyoruz, kaybolmuşlar. (27:10)
Cenâb-ı Hakk’ın Efendimiz’i teselli kıldığı, ayetlerle sabittir. Efendimiz hiçbir kulun batılda kalmasına razı değil, hidayetleri için dua ediyor, iman etmeyenler için çok üzülüyor. Ama Cenab-ı Hakk Efendimiz’in bu üzüntüsünü teselli babında “Sen üzülme, tebligâtını yap, gerisini bana bırak” manâsında ayet inzal etmiştir. Bunu sadece tâzir olarak algılayanlar var, öyle değildir.
Sadece Allah’ın Efendimiz’e hitap şeklinden Efendimiz’e verdiği önem anlaşılabilir. Hangi peygamberlere nasıl hitap etmiş, Efendimiz’e nasıl hitap etmiş? Çocuğuna “Ahmet, buraya gel” demekle “Ahmetciğim buraya gelir misin” demek bir mi? İşte Allah Efendimiz’e, lâteşbih, “Ahmetcim, gelir misin” gibi hitap etmiştir. Böyle hitap eden bir Rabbü’l Âlemîn “Sen tebliğ et gerisine karışma” diye bir ayet göndermemiştir, o ayet öyle değildir.
Mirâcın, Efendimiz’in “hayatımın en kötü günü” dediği Taif’deki yaşananlardan sonra olması elbette Rabbü’l Âlemîn’in Rahmeten lil Âlemin’e bir ikramıdır. (35:30)
Mirâcın zahiri sonucu namazdır, bâtınî sonucu seyrü sülûktur. Seyrü sülûk bir yolculuk değildir, bir devir daimdir. Bir yere varış yoktur. Çünkü Allah’ın nimetinin sonu yoktur.
Gece mutlak değildir. Bulunulan yerde gece masivadan daha az mutazarrır olunan zaman parçasıdır. Gündüz, aydınlık ve meşgale insanı masivaya esir kılar. Gece istirahat vaktidir. Gece etraf ile meşgul olmadan, daha çok kendin ile meşgul olursun. Sabahın seher vaktinde gözyaşı ile değirmen döndüren nice aşıklar var. (40:20)
Ömer Nasuhi Bilmen Hazretleri ilmihali ile ahali arasında tanınır, biraz daha ilimle meşgul olanlar arasında tefsiri ile tanınır ama başka eserleri de vardır. Ömer Nasuhi Efendi’nin bir de gönül meselesi vardır, bakın Efendimiz’e neler diyor:
Vücudundur senin timsal-i hikmet Ya Resulâllah!
Kudümün kâinata verdi nüzhet Ya Resulâllah!
Mukaddessin, bütün esrara vakıfsın ki zahirdir,
Senin her bir sözünden bin hakikat Ya Resulâllah!
Cihana verdiğin feyzi düşündükçe sıkılmaz mı,
Seni inkâr eden ehl-i cehalet Ya Resulallah?
Senin nur-i zuhurunla ne ulvi mazhariyyet ki!
Ufuklardan açıldı gitti zulmet Ya Resulallah!
Tecelliyâb olunca tal’atın evci risaletten,
Münevver etti ekvanı hidayet Ya Resulallah!
Meşam-i âşıkanı her seher etmektedir ta’tîr,
Nesîm ettikçe dergâhını ziyaret Ya Resulallah!
Zülâl-i vuslatınla âlemi ihya ederken sen,
Dili pür vecdimi yaksın mı firkat Ya Resulallah?
Muattar ravza-ı pür feyzine ben iştiyakımdan,
Enin etmekteyim, artık inayet Ya Resulallah!
Günahkârım peşiman bir kulum, gayet perişanım,
Niyaz etmekteyim senden şefaat Ya Resulallah!
Efendimiz’e hitaben şefaat şirktir diyenler Ömer Nasuhi Efendi’ye müracaat etsinler, kendilerini alim zannediyorlar, evvela Ömer Nasuhi Efendi’nin attığı tırnak olsunlar! (46:00)
Allah razı olsun…Cahilin övmesinden .. ! .Alimin ,arifin azarlaması bile yeğdir… Sonsuz teşekkürler hizmeti sunanlardan…
(Ey Rasûlüm) Sen onların içinde iken , ALLAH onlara azap edecek değildir…! (Enfal/33)
Cena-ı ALLAH gönüllerimizi nuru Muhammedi ile tenvir eyleyip Onun Reyhan kokulu Rayihasından gönüllerimizi muhabbetiyle ab-ı hayata erdirsin…Sahabe efendilerimiz gibi, Hz.EbûBekir gibi,Hz. Ömer gibi,Hz. Osman gibi,Hz. Ali gibi,Hz. Sevban gibi, Hz. Musab gibi…vb. Onu Sevmeyi bizlerede lütfu keremiyle ihsan buyursun…AMİN
Allah razı olsun. Burç fm de 300’ün üzerinde program yapılmıştı. Keşke Allah takat ve imkan verse de hepsini yükleyebilseniz. Sohbetlerden bizler, ecrinden ve feyzinden de sizler istifade edersiniz inşallah.
Şimdiye kadar 94 bölümü aktardık, devam ediyoruz inşallah. Allah razı olsun.