Kur’ân-ı Kerîm
Seyir Defteri | Bölüm 299 | 2 Şubat 2014 | 44′ 43”
Kur’an-ı Kerim’i değil kıraat etmek, ona bakmak bile feyiz verir. Herhalde Hz. Osman Efendimiz bu işi bizden daha iyi biliyordu.
Kur’an-ı Kerîm’in mushaf haline gelmesi Efendimiz’den sonra, Hz. Ebubekir zamanında başlamış, bir nüsha olarak ittifakla tamamlanmış ve Hz. Hafsa validemize teslim edilmiştir. Hz. Ömer’in İran, Mısır ve Suriye başta olmak fetihleri ile genişleme dönemi olunca her yere hafız gönderme zorlaşmıştır. O zaman sayfalandırılmış olanı çoğaltıp gönderelim denmiştir.
Hz. Osman’ın hanesinde bir nüsha vardı, nitekim şehadeti de mushaf okuma sırasındadır. Hz. Osman işinin çokluğu zamanında Mushaf-ı Şerif’in sayfasını açar bakarmış. Zaten hafız ama ayrıca bakıyor, bu tarihen sabittir, bu da feyiz veriyor. (01:30)
Kur’an-ı Kerîm okunmasından kasıt elbette onun hükmü ile âmil olmaktır. İşin muhabbet tarafına baktığımız zaman; kişi yarinden gelen mektubu bir defa mı okur? Resûlü Zîşân’ın fem-i saadetlerinden çıkan, bu Allah’ın ayetidir buyurduğu cümleler yarin mektubu değil midir?
Muhabbet olmazsa mükellefiyetler bizi bir yere götürmez. Mükellefiyet zemini olmadan da bende muhabbet var, mükellefiyetten beriyim diyenler de düpedüz yalancıdır. Yükümlülüklerimizi yerine getireceğiz ama üstüne muhabbetin gereği olan ahlak ki o da Ahlâk-i Muhammedî’dir, koymadığımız zaman hiçbir şey olamayız. Muhammed Resûlullah kelime-i tayyibesini inanarak söylediğimizden dolayı cehennem ateşinden azad oluruz ama hep söylüyoruz dünya hayatında hiçbirimiz asgariye razı değiliz. Ebedi hayatta niye bunu istemiyoruz? (06:10)
Kur’an-ı Kerîm öyle bir muciz kitaptır ki lisanını bilmesek bile farkında ol veya olma sana bir şey öğretir. Biz bilgiyi Efendimiz’in tarif ettiği gibi algılamıyoruz, bilgiyi malumat doldurmak zannediyoruz. Bilgi kitap okuyarak, hoca dinleyerek, mektebe giderek elde edilmez. Bilgi yaparak elde edilir. (08:40)
Kur’an-ı Kerim’e sırtınızı dönmeyiniz sözünün iki yönü vardır, ilki zahiren Kur’an’a sırt dönmemektir, bundan sonraki aşama ise hükümlerine sırt dönmemektir. Bu nedenle müezzin Kur’an okurken ona sırt dönmemek gerekir. (12:50)
Farz ve sünnet ayrımı yapmak şaşılıktır, bu ayrım fıkıh ilmini alakadar eder. Mühim olan nokta fıkhın konusu olan cezadan kurtulma yollarını bulmak değil, Efendimizin yolundan gitmektir. Resûlullah ne verdi ise onu yapmaya, neden kaçınmamızı söyledi ise ondan kaçınmaya gayret etmeliyiz. Efendimiz sabah namazından önce sünnet namaz kıldı mı, kılınmasını tavsiye etti mi? Allah, ne verdi ise alın diyor. Efendimizin şüpheden kaçın diye hadisleri var, ama bu şekilde bir ayet yok. Peki, Resûlullah ne verdi ise onu alın ayetine bu hüküm girmez mi? O zaman şüpheden kaçınmak bizim mükellefiyetimizdir. (17:45)
Bize hep slogan bilgileri ilim diye öğretiyorlar. Peki, bunun böyle olmadığını nasıl keşfedeceğiz? Çok basit, Allahu zü’l Celâl Kitab-ı Kerîm’inde “bilmediklerinizi zikir ehline sorun” buyurmuştur. Hiçbir ukala çıkıp da zikir Kur’an demektir, Kur’an ehline sorun diye zırvalamasın. (21:30)
Abdullah ibni Mesud Hazretleri kıraati ile öne çıkmış bir zât-ı şeriftir. Übey bin Ka’b da öyledir. Efendimiz’in Abdullah ibni Mesud Hazretlerine “Bana Kur’an oku” dediğinde hazret “Ya Resûlullah, başım üstüne ama Kur’an size nazil oldu, ben kim oluyorum da size okuyayım” demiş, Efendimiz cevaben “Benim güzel bir sesten doğru okuyuşla dinleme keyfi olmasın mı?” demiştir. Burada tasrihat var, lalettayin adamdan dinlemiyor Efendimiz, onun için lalettayin bir adam minareye çıkıp ezan okumaz, ezan okumasını bilen okur.
Efendimiz veda hutbesinde “Ben peygamberlik görevimi yaptım mı, yarın bana bu hususta şehadet eder misiniz” diye sormuştu. Ondan sonra ellerini semaya kaldırıp “Şahid ol Ya Rab” diye de niyazda bulundu. Koca peygamber Aleyhisselâtu Vesselâm böyle bir davranış içinde ama biz 21. asrın müslümanları iki vaaz ettik miydi kendimizi Ebussuud Efendi zannediyoruz. Hakiki tevazu nerede? Allah secdeyi niye emretti? Günde 80 defa secdede burnunu yere sürüyorsun ama hala burnu büyüksün. Demek ki kıldığın namaz burnunu törpülemiyor. Secdede burnunu yere sürüyorsun ama hala burnu büyüksen, kıldığın namaz yatıp kalkmaktan ibarettir. Burnu büyüklükle aleme intizam verilmez. Sadece ben doğruyu bilirim demek olmaz. (26:45)
Kafa dinlemek herkesin zannettiğinin aksine boş kalarak olmaz. Kafa bir başka şeyle meşgul edilerek dinlendirilir. (29:50)
Kur’an-ı Kerîm her defasında ilk defa okumuş gibi his verir. Hatim yetiştireceğim diye acele acele okursan veya günde okumayı adet ettiğim şu sureler var, saat geç oldu yetişsin diye okursan böyle olmaz. Ama “Kur’an” okursan her okuduğunda yeni mana zuhur eder.
Hatim cemiyetlerimizde güzel bir adetimiz vardır. “Nâs” dedin hatim bitti, ama biz bitirmeyiz ve bir Fatiha ve Sure-i Bakara’nın ilk ayetlerini tekrar okuyarak kendi kendimize tekrar başlıyorum deriz. Bu Kur’an-ı Kerîm’in bitmeyecek, sarmal bir şekilde yükselen bir şey olduğunu gösterir. Çünkü her hatmettiğinde bir basamak üste çıkarsın, bu basamak bazen bir mikron kadar azdır, bazen kilometreler kadar çoktur. Bu lâteşbih, seyrü sül^k denen manevi yolculukta da böyledir, seyrü sülûkun sonu seyrü sülûkun başıdır. Ama daha yüksek seviyede…
Bir Umre ziyaretinde, Medine’deki Kur’an talebelerinin hafızlık eğitimini veren, sonunda da onları imtihan eden heyetin başkanı olan bir zât-ı şerif vardı. O zât-ı şerif rahmetli büyüğümüzü ziyarete gelmek için haber gönderdi. Büyüğümüz de ciddi bir kalp krizi geçirmişti, yatıyor. O derece rahatsız. Haber gelince kaldırın beni dedi, abdest alayım. Efendicim, dedik, yatsı bitti. Bize cevap olarak: “Ya Hu” dedi, “Hafızların reisi geliyor, o da bir nüsha-i Kur’an’dır. Şimdi biz onunla musafaha ederiz, sarılırız, abdestsiz mi olayım?” (31:00)
Kur’an-ı Kerim’i dinlemesi de farzdır. Özellikle Arabistan’da pazarda, takside vs Kur’an okunuyor ancak sen bu sırada alışveriş yapıyorsun, arkadaşınla konuşuyorsun. Bu Kur’an’a saygısızlıktır. Alışveriş yerinde neden Kur’an okutuyorsun? Efendimiz Kur’an dinlerken gözü yaşarıyor ama sen pazarlık yapıyorsun.
Kur’an-ı Kerîm’in kitaplaştırılmış hali olan Mushaf-ı Şerif sıradan bir kitap değildir, yere konmaz, başının altına yastık yapılmaz. Bunlar terbiyesizliktir. Ziyanı yok, bununla ilgili hüküm yok diyenler de bu terbiyesizliğe ortak olan terbiyesizlerdir.
Allah, Kur’an’ın terbiyesi ile yani Kur’an’ın canlısı olan Muhammed Mustafa Aleyhi Ekmelü’t-tehaya Efendimiz’in terbiyesi ile bizleri terbiye buyursun. (40:00)