Adil Olunuz!..
Gönül Dünyamız | Bölüm 18 | 3 Ekim 2013 | 51′:02”
Varlık kavramını doğru tefekkür etmeliyiz. Bir mutlak var ve bu “Var’ın” yarattığı “varlar” var (mı acaba?). Mutlak varlık ve nisbî varlık farkını anlamamız lazımdır. Eğer bütün fiil Allah’tansa kul kukla olur, o zaman benim yaptıklarımı niye mükafatlandırıyor, niye cezalandırıyor, buna izah edemeyiz. Demek ki bir nisbî varlık var.
Mutlak manada her şey Allah’a mahsustur. Sen karıncanın rezzakı değilsin, ama kendin başta olmak üzere geçimi ile mükellef olduklarının rezzakısın. Allah Kerîm-i mutlak, sen misafirine ikram ederek nisbi olarak kerimsin. (02:40)
Dünya, kulların şuurlu olarak yaşatıldığı yerdir. Allah’ın ruhları yarattığı zaman, “elestü bi rabbiküm” derken de vardık ancak şuurlu değildik. Ebedi hayatı kazanmak için dünyada mükellefiyet ve şuur var. Ol emri ile başlayan hayat safhalar halinde sürmektedir. Dünya, imtihanı yapılıp neticesi ihsan edilecek olandır. Bunun adı ceza da olsa ihsandır, mükâfat olsa da ihsandır.
İşte bu dünya hayatının muvaffakiyetini Allah imana değil adalete bağlamıştır. Dünyadaki münasebetler imana göre değil, adalete göre yapılır. Adalet ile imanın alakası yoktur. Nuşirevan mümin miydi? Efendimiz buyurdu ki: Adil bir hükümdar zamanında doğduğum için iftihar ediyorum. O adil hükümdar Nuşirevan, mecusi.
Müşrikler imansızlıklarından dolayı değil, adaletsizliklerinden, zulümlerinden dolayı müslümanları ablukaya aldıklarında Efendimiz Habeşistan’a gidin dedi. Neden? Çünkü Necaşi adil bir zat. Çok sevdiği amcaoğlu Cafer bin Ebu Talib hicret edenlere dahil… O sevdiğini adaletine güvendiği birinin ülkesine gönderiyor. Efendimiz, kocası hicret sonrasında irtidat eden Ümmü Habibe validemizle nikah kıymak için de Necaşi’yi vekil kılmıştır, o sırada Necaşi hala hristiyan.
Buradan anlıyoruz ki iman kişi ile Allah arasındaki bir ilişkidir. İnsanla insan, insanla eşya arasındaki ilişkide imanın değil adaletin önemi vardır. (08:00)
Efendimiz buyuruyor ki, zulümle İslâm payidar olmaz, adaletle küfür payidar olur. Efendimiz bir söz söyledi ise o söz mutlaka zuhur eder. Emeviler niye payidar olmadı, hükümdarlarının lakabı bile zalim. Haccac-ı Zalim.
Türk Devletinin Osmanlı Hanedanı zamanı, adalet çok yüksek olduğu için altı yüz sene yürümüştür. Ne askerlik ile, ne imanla, ne evliya ile… bunların hepsi dünya hayatındaki adaletin kuvvetlendirilmesi için vardır, amenna, ama asıl olan adalettir.
Roma niçin payidar olmadı, insan ayırdığı için. Roma Hukukunda bir özellik vardır, Roma vatandaşı bir şey çalarsa parasını öder kurtulur, vatandaş değilse öldürülür. Böyle şey olur mu? Hukuk zedelendiği zaman adalet elden gider. (20:30)
Şimdi biz, fert olarak, toplum olarak adaleti ne kadar teessüs ettirebilirsek, o kadar yükseliriz. Ne ekonomi, ne savunma, ne sağlık hizmeti, ne yol su elektrik… Bunları müstemleke valileri de yapıyor. Devlet hizmeti barajdan yoldan geçmez, adaletten geçer. (25:00)
Adaletin kendisi önemlidir, zuhuru aletlerle olur. Kanun araçtır. Kanunun adaletin tecellisi için alet olduğunu unutup kanuna uygundur demek, adalete ve hakka uygundur demek değildir. Bunun içine siyasi fetvalar da dahildir.
Sultan Abdülhamid Han’ın hal edilmesine de fetva veren var, edilmemesine de. Siyasete göre fetva olmaz, adalete göre olmalıdır.
İdareciler benim daha büyük bir zarara maruz kalmamı önlemek için, bir menfaatimi elde etmemi tehir edebilir. Bu def-i mazarrattır. (27:45)
Önce biz kendi nefsimize karşı adil olacağız. Sonra mükellef olduğumuz ehlimize karşı… Adalet ile feragat birbirine yakın şeylerdir. Hak peşinde koşmaktansa hakkından feragat etmek daha hayırlıdır. (33:00)
Hatem-i Tâi, cömertliği ile şöhret olmuş bir zâttır ama kafir. Efendimiz bir gün ufka bakar gibi, “Hatem’i görüyorum, mekanı cehennem, cömertliği cehennem azabı ile arasında duvar olmuş” buyurur. Aynı bunun gibi Nuşirevan’ın adaleti ateş ile arasında perde olacaktır. (36:40)
Adaletler kuvvetli, kuvvetler adil olmalıdır. Adaletin kuvvetli olması için otoritenin müeyyide sahibi olması gerekir. Onun için iktidarlar muktedir olmalıdır.
Affın adalet ile bağlantısı vardır. Allah’a dua ederken “Sen affı seversin” diyoruz. Haktan feragat adalete dahil olduğu gibi af da adalete dahildir. Vahiy katibi olduğu halde bana da vahiy geliyor diye irtidat eden, sonra tekrar Mekke’ye dönen ve katiplik yaparken bir sürü ayet uydurdum dediği halde Mekke’nin fethinde Hz. Osman’ın şefaati ile affedilen Abdullah bin Ebu Serh’i Efendimiz affetmiştir. Sonra bu zat Afrika’nın fethinde en büyük rolü oynayanlardan biridir. Aynı zamanda Bizans’ı yenen ilk deniz kumandanıdır. (40:15)
İki kelimeden ibaret, çok uzun bir cümle: Adil Olunuz!.. (49:35)