Hakiki keyif Efendimiz’in yolunda olmaktır
Seyir Defteri | Bölüm 138 | 16 Eylül 2010 | 44′ 11”
Keyif almak ayıp değildir. Bir işin keyfi de olmalıdır. Büyüklerimizin “Ya Rabbi, bize ibadetten zevk almayı nasip eyle” tarzındaki dua ibadetin sadece bir mükellefiyetten ibaret olmadığını bize anlatır.
Hiçbir çocuk ders çalışmayı sevmez ama hocasını ve dersi severse imtihan için çalışmasından lezzet alır. İbadet de böyledir. Onun için bu konuşmalardan da, her şeyden de lezzet alınması gereklidir.
Biz keyfi hep nefsani bir şey diye aşağılamışız. Resûlullah Efendimiz’in haline, yaşam tarzına yeterince dikkat etmiyoruz. Abdullah İbni Mesud Hazretleri malum, kıraat ilminde çok ileri, okuması çok güzel, sadâsı hoş bir zât-ı şerif. Efendimiz ara sıra Abdullah ibni Mesud hazretlerini çağırıyor, “bana biraz Kur’an oku” diyor. Dikkat buyurun, Kur’ân’ın nazil olduğu Zât söylüyor bunu… Ve Abdullah ibni Mesud hazretleri “Aman Ya Resûlullah, estağfirullah” kabilinden tevazu arz ettiği zaman Efendimiz’in sözü çok mühim: “Güzel bir okuma ile güzel bir sesten Kur’an-ı Kerim dinlemek keyfi benim olmasın mı?”
Teravih yirmi rekat malumunuz. Son teravihte son rekatta “Sübhane rabbike Rabbil izzeti amme yasifun”okuyup ağlayan imam tanıyorum. Teravih kılmaktan ve kıldırmaktan lezzet aldığı için ayrıldığına üzülüyor. Bu lezzetler alınmazsa olmaz. (03:30)
Ramazan-ı Şerif otuz üç senede bir aynı günlere geliyor. Cenab-ı Hak yılın her mevsiminde hem lezzetini hem zorluğunu kuluna tattırıyor. Zorluk var diye vazgeçilmez ancak kolayı varken daha çok sevap kazanacağım diye zor tercih edilmez. Bunu da ahalimizin çok iyi bilmediği fikrindeyim. Özellikle Hicaz’da buna çok rastladım. Umre’de veya Hac’da daha çok sevap kazanayım diye sağlığını ihmal edenler oluyor. Bu bir kere hadise muhaliftir ve hadise muhalif demek dine muhalif demektir. Efendimiz evvela bedeninizin gereklerini yerine getirin buyurmuştur. Dinin gerekliliklerinin yerine getirilmesi sağlam bedenle olur. (10:00)
Biz ne yazık ki dini vecibelerimiz konusunda asgarilerle yetinmek gibi bir hal içindeyiz.. Bu layık bir hal değildir. Hiçbir fani ve dünyevi meselede asgariye razı değiliz. Dini meselelerde bunu neden istemiyoruz. Allah orucu Ramazan ayında emretmiş. Bitti mi? Zekatı kime sorsanız yüzde iki buçuk diyor. Asgari yüzde iki buçuktur diyen yok.
Oruçta da neden Ramazan orucu ile yetiniyorsun. Şevval ayının ikinci gününden itibaren altı gün oruç tutmak Efendimiz’in tarif buyurduğu genel bir kaidedir. Mükafatı da Efendimiz’in buyurması ile bütün bir seneyi oruçlu geçirmiş gibi bir hal kazanılmasıdır. Bu altı gün Resûlullah’ın umuma buyurduğu bir haldir.
Allahu Teâla, kadın kullarının ana olabilmeleri için gerekli olan biyolojik halde onları namaz ibadetinden muaf tutmuştur. Yasaklıyor değil, muaf tutuyor!.. Oruçta ise Ramazan’dan sonraki sağlıklı günlerinde tutmalarını emrediyor. Bu da ortalama altı gündür. İşte bu Şevval orucunun bu sebepten konulduğunu söyleyenler var. Efendimiz kadın ümmetine, hanımlara tutun bu orucu demiyor ki, bizzat kendi de tutuyor. İslâmiyet ne kadının dinidir, ne erkeğin dinidir. İslâmiyet hazreti insanın dinidir. İnsanda cinsiyet dünyevi bir haldir. Ruhta cinsiyet yoktur, ebedi hayatta cinsiyet yoktur. (12:40)
Kur’an-ı Kerim’deki erkek söylemi Arapça’daki kelimelerin müzekker müennes olması ile ilgilidir. Lisandaki müzekker ve müennes insandaki dişilik ve erkeklik karşılığı değildir. Orada kuvvet, kudret ve mükellefiyetin ağırlığı söz konusudur. Arapça dahil birçok dilde eril ve dişil kelimeler vardır. Bu erkeğe hitap edilmiş olmasını gerektiren bir hal değildir.
Eğer erkeklerle ve erkeklik ile ilgili olsaydı… Evvelü’l mü’minin kim, Hz. Hatice annemiz. İlk şehit Hz. Sümeyye. O yüzden Efendimiz’in Şevval orucu hakkındaki hadis-i şerifini annelerimizin, bacılarımızın, kızlarımızın bir noksanının ikmali olarak görmek, estağfirullah, İslâm’ı noksan olarak görmek demektir. Ayrıca annelerimizin, kızlarımızın Şevval’de tuttukları oruç kaza değildir, edadır. Şevval geçtikten sonra tutarsa kazadır. (19:20)
Bu işleri akılla çözmeye gayret ettiğimiz müddetçe altından kalkamayız. Muhabbetle ve gönülle Efendimiz’e yaklaştıkça, O’na yakin olanlara yaklaştıkça çözülür hale gelir. Ve birçok kısmı da lafa gelmez. Cenâb-ı Allah’ın Kelîm esmasından bizlere ikram ettiği kadarı ile olur… Kelîm-i Mutlak Allah Teala’dır. (28:00)
Ramazan-ı Şerif sonrasında nafile ibadetlerin azalması çok tenkit edilecek bir durum değildir. Biz Efendimiz’in de Ramazan-ı Şerifte diğer zamanlara göre daha çok nafilelerle vakit geçirdiğini biliyoruz. Onun için Ramazan-ı Şerif sonrası nafilelerin azalması bir tembellik işareti değildir. Burada tenkit edilecek nokta şudur: bazı kardeşlerimizi nevafilden değil farzdan vazgeçiyorlar. Bu yüzden nafilelerin azalmasını değil ama farz ibadetlerin bitmesini konuşmalıyız. (29:30)
Mukabele tarzı ile Kur’an-ı Kerim okumak Ramazan-ı Şerif’e mahsustur. Ama Kur’an okumak bu ayın bitmesi ile bitmez.
Biz yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızdan da mes’ulüz, yapmadıklarımızdan da mükafat alırız. Haramları işlemediğimiz zaman da sevap kazanırız. Ramazan ayının, hatta üç ayların, pazartesi perşembe gecelerinin hürmetine bazı kardeşler içkiyi terk ediyorlar. İyi ediyorlar. Ama Şevval geliyor tekrar başlıyorlar, bu elbette yanlıştır. Sigara ile yapılan mücadele niçin içki için yapılmıyor? İçki aklı giderir. Bedeni sağlığımızı, ciğerlerimizi koruyanlar aklımızı da korumalıdırlar. (34:00)
Allah ve Resulünün isrine ve izine uyuyor olmanın lezzeti gibi bir lezzet yoktur dünyada. Asla ve kata pişmanlık duyulmayacak bir haldir. Bir tek pişmanlığı vardır ahirette, niye daha çok yapamadım pişmanlığıdır? Ama dünyada asla ve kat’a Resulü Kibriya Efendimiz’in yoluna uyanlar en ufak bir hareketten bile pişman olmamışlardır. Hakiki keyif budur. (40:10)