Nefs, Allah ile arada perdedir, namaz bu perdeyi kaldırır
Seyir Defteri | Bölüm 142 | 14 Ekim 2010 | 49′ 05”
Biz namaz “kılıyoruz”. Tekbir ile başlıyoruz, selam ile bitiriyoruz. Kılmak tabiri sadece tekbir ile selam arasını içeriyor. Kur’ân-ı Kerîm’de böyle yazmıyor, “namazı ikame edin” deniyor. İkame etmek ayakta tutmak demektir.
Mesela bizim kültürümüzde büyüklere evimizin direği denir, babamız evin çatısını mı tutuyor da böyle deniyor? Ne yazık ki bazı Kur’an tercümelerinde bazı kelimelerin manaları deyimsel manaların önüne geçtiği için laf yanlış yere gidebiliyor. Buradaki ikame etmek demek sürekli namaz kılın demek değildir.
Kur’an-ı Kerim’de salât-ı dâimun da geçer. Salat kelimesi sadece namaz anlamına gelmez, birinci anlamı tazimdir. Muhatabı ululamaktır. “Allah ve melekleri Peygambere salat ederler” deniyor, bu Allah ve melekleri namaz mı kılıyorlar demek, hayır. Bunları doğru anlamamız lazımdır.
Namazın içinde tazim vardır, namazdan kasıt o tazimi belli hareketlerle göstermek demektir. Kur’an’da rükuyu, secdeyi şöyle yapın denmemiştir. Sadece onu ikame edin denmiştir. Bu salatı ikame etmenin zamanlarına dair işaretler var. Bu işaretlerin doğru algılanması Efendimiz tarafından yapılmıştır. Ve Efendimiz, “bana secde ediniz, rüku ediniz, kıyam ediniz” gibi salâta dair ayetlerin sırasını fiilen yapıyor ve “Namazı bende gördüğünüz gibi kılın” buyuruyor. Dikkat buyurun, benim kıldığım gibi kılın demiyor. Benim kıldığım gibi kılın dese hangimiz O’nun gibi kılabiliriz? (03:30)
Biz Efendimiz’in ümmeti olarak tek bir şey görmemişiz, pek çok şey görmüşüz. Mesela kıyamda eli bağlamayı da görmüşüz, eli sallamayı da görmüşüz. Elini bağlarken göğsüne koyduğunu da görmüşüz, karnına koyduğunu da görmüşüz. Demek ki bu fiiller ve hareketler de herkes için aynı değil. Bunlara göre o görenlerin ve bilenlerin kurduğu sistematikler oluşmuş.
Bu döneme baktığımızda bugünün insanları böyle bir sistem kurmalarına gerek olmadığı hem de beceremedikleri için kurulmuş sisteme dahil olmuşlardır. Bunun da adı mezhep olmuş. (07:50)
Namazın müptedi insanlara en önemli katkısı Allahlı yaşamayı talim etmesidir. Allah’ın emirlerine riayet ile yükselen zevât-ı kirâm için ise namazın manası Yâr ile buluşmaktır, mâsivâdan (kişiyi Allah’tan ayıran her şey) fariğ olmaktır. Büyükler tekbir alırken avuçları ile Kabe-i Muazzamayı selamlarlarken ellerinin tersi ile dünyayı arkaya atarlar, namaza öyle dururlar. Buna mâsivâdan fariğ olmak denir. Nefsin Allah ile aranda perdedir. Namaz bu perdeyi kaldırır.
Allahu zü’l Celâl namazı kılın değil de ikame edin diyerek şunu kastediyor: Beş vakit namaz kılmak sureti ile bana olan kulluğunuzu hatırlayın. Bu dünyaya -adı üstünde alçakistan- bu kadar bel bağlamayın. Dünya yorucudur, dertlidir, bu dertlerden de bana sığının. (12:10)
Efendimiz niçin namaza bu kadar ehemmiyet verdi? Veya daha doğru bir ifade ile Allahu Teala niçin Habibine namazı bu kadar sevdirdi? Efendimiz dünyadan bana üç şey sevdirildi buyuruyor. Biri namaz… Hem de, ötekileri yani kadın ve güzel kokuyu söylemesinden farklı olarak, namaz derken bir de gözümün nuru diye sıfat ekliyor, namaz dinin direği buyuruyor.
Bütün ibadet ritüelleri gaye değildir, araçtır, vasıtadır. Ben sizi bana kul olsunlar diye yarattım, ayetini doğru anlamamız lazımdır. Buradaki kulluk sadece ibadet değildir. İslâm’da din ayrı dünya ayrı olmaz, Allahlı olacaksın, Allahlı uyuyacaksın, Allahlı eğleneceksin, hep Allahlı olacaksın. İbadeti yaptık, sonra hayatımıza devam ettik gibi bir anlayış İslâm’da yoktur. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmek gibi ritüelleri yapmak Allah’a kul olmanın en kolay yollarıdır. Bu yolları katetmeyenler Allah’a kul olamazlar.
Namaz Allah’a kul olmanın Allah tarafından ihsan edilen kolay, kısa, kestirme, süratli vasıtalarından biridir. Terki caiz olmayan vasıtalardan biridir, gaye değildir, vasıtadır. (14:50)
Allah’ın yüz tane emri var sen dokson dokuzuna uymuyorsun diye namazı da kılmıyorsan yanlış yapıyorsun. Namazı kıl kabahatin yüzde yüz değil yüzde doksan dokuz olsun. Allah senin bir sevabın yüzünden doksan dokuz hatanı belki affeder ne biliyorsun?
Allah karşısında tevazu yüksekliktir. Alnını secdeye koymadan o yüksekliği hissedemezsin. Bilgi yetmez, sezgi ile anlaman lazımdır, biraz hasret çekmen lazımdır. Resûlullah’ın muhabbeti ile, kuru hasret değil, nemli hasret lazımdır, bazen gözünün yaşarması lazımdır, bazen ter basması lazımdır, ister haşyetinden ister muhabbetinden. Kuru kuruya da olmaz, ne diyor Hz. Hüdai Efendimiz:
Visâlinsiz kuru sevdâ
Hüdâyî n’itsin ey Mevlâ
O visale ermek için biraz nemlenmek lazımdır. Cehennem ateşini gözyaşı söndürür. (20:30)
Bize verilen izinleri asılmış gibi kabul edip, asılı nadiren yapılan şeymiş gibi kabul etme durumuna düşmüşlüğümüz var. Bugün beş vakit kılanlar daha çok münferit olarak namaz kılıyorlar. Bunun nedeni izinleri asıl olarak kabul etmemizdir.
Yanlış bir söylemin peşine takılmışız. “Cemaatle kılınan namaz münferit kılınan namazdan yetmiş derece daha sevaptır”. Bu sözün manası doğrudur ancak ifade şekli yanlıştır. Bu sözden şunu anlarız: “demek ki cemaatle kılınan namaz diye ayrı bir namaz var. Ama asıl olan münferit namazdır.” Böyle anlaşılır. Ama mana bu değildir. Namaz cemaatle kılınır, münferit kılmaya müsaade edilmiştir.
Bunun yerine: “Namaz cemaatle kılınır, eğer münferit kılmak mecburiyetinde kılınırsa feyzi yetmiş derece az olur” diye söylense asıl kastedilen mana söylenmiş olur.
Orucun bazı durumlarda tehir edilebileceği ile ilgili hüküm vardır ama namaz için böyle bir ruhsat yoktur. Şuur yerinde oldukça namaz kılınacak… Bu namazın ne kadar önemli olduğunu gösterir.
Bize lazım olan nedir: kendi kendimize bir prensip kararı verelim. Mesela diyelim ki günde en az 1 vakit camide kılacağım. Sonra ikiye üçe çıkartırız. (25:20)
Evde cemaat yapmak kolaydır. Mesela yatsı namazını evde cemaatle kılabilir herkes. Yatsının vakti epey sürüyor ama onu da çok geçe bırakmak doğru değildir. Gece yarısından sonraya bırakmamak gerekir. Gece yarısından kasıt saat 12 değildir. Gece yarısı yatsı ile imsak vaktinin tam ortasıdır.
Ama bir vakit camiye gitmeye talim etmek lazımdır. Türkiye’de namaz kılmak isteyenlerin günde bir vakit namaz kılacak halleri olur, ister sabah ister yatsı. Bunun içine hanımlar da dahil. Ne iyi olur. Mesela orta Anadolu’da bir vatandaşımız bir cami yaptırmış, köyün hepsi gelse dolmaz. O caminin olduğu yerde hanımlar cuma namazına gitmeliler, yer müsait. İstanbul’da erkeklere bile yer kalmıyor, amenna ama müsait olan yerlerde camide boş yer varsa hanımlar da gitsinler. Teravihlere gidiyorlar ama yetmez. (33:50)
Cami -estağfirullah el Azim- kiliseden farklı olmalıdır, sadece ibadethaneye gitmek için gidilmemeli. Niçin düğünlerimiz camide yapılmıyor, yapmak istedin de kim mani oldu. Al oğlunu gelinini git camiye, Allah’ın emrettiği kıyafet ile elbette, hocanın önüne otur, nikahını kıysın -devlet nikahından sonra-. Veya gelinle damat, Allah’ın emrettiği kıyafetlerle ellerinde limonata kurabiye ile cemaate ikram yapsa, biz bu mahalledeniz evleniyoruz, size ağız tatlılığı ikramımızdır, dese ne olur?
Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin nikahı Mescid-i Nebi’de kıyıldı. Ashab, kadını ile erkeği ile mescide geldiler. Efendimiz Hz. Ali’ye iki kalkanından birini sattırıp bal aldırmıştı, suyla karıştırıp bal şerbeti yaptılar. O zaman Hz. Ali’nin annesi, Efendimiz’in yengesi Fatıma binti Esed Hazretleri sağ. Efendimiz onu çok severdi, kızına onun ismini vermiştir. Babaannesinin adı da Fatıma’dır.
İşte camileri salt tapınma yeri olarak görmekten vazgeçmeliyiz, o zaman namaz ikame edilmiş olur. Sen fert olarak ikame olmasına hizmet edersin ama toplum namazını kılarsa namaz ikame edilmiş olur.
Efendimiz’in gözümün bebeği dediği, dinin direği dediği namaz hakkında bu kadar konuşmak elbette yeterli değildir. Bu yetersizliğin içinde şöyle düşünmek lazımdır, denizden alınan bir damla deniz değildir ama denizdendir. (39:40)