İki günü eşit geçen zarardadır

On 2 Kasım 2018

Seyir Defteri | Bölüm 124 | 10 Haziran 2010 | 52′ 07”

Sözler tıpatıp aynı olsa bile, anlayış, idrak, algılama ve bu algılamanın fiile, amele dönüşmesi her geçen gün farklı olmalıdır. Böyle olmazsa Efendimiz Hazretleri’nin buyurdukları gibi “iki günü eşit geçen zarardadır” tehlikesine maruz kalırız.

Müslüman her gün velev ki bir milim, velev ki bir kilometre ilerleyecek, yükselecek. Onun için demişlerdir ki

Yüksel ki yerin bu yer değildir, 

Dünyaya geliş hüner değildir.

Çünkü biz dünyaya gelmedik, gönderildik. Ama ahvalimizden biz mesulüz. (03:20)

Zamanların, mekanların, kişilerin birbirine eşitlikleri yoktur. Allah’ın her günü eşit değildir. Bir kere zaman olarak bile gündüz gece bile her gün değişiyor. Biz Cuma namazını neden cuma günü kılıyoruz? Demek ki Allah o günün başka bir gün olduğunu, başka türlü bir ibadet ile ve asla münferit kılınması mümkün olmayan bir namaz ile bize bildirmiş.

Aslında diğer vakitleri de mutlaka cemaatle kılmamız lazımdır. Ama münferit kılmaya izin verilmiş. Biz işi çevirmişiz. Ruhsatı asıl zannediyoruz. Deniyor ki cemaat ile namaz kılmanın feyzi münferit kılmaktan fazladır. Böyle denince namaz münferit kılınabilir ama cemaat ile kılarsanız daha fazla ecir alırsınız demektir. Ama bu cümle yanlıştır. Aslı şu olmalıdır: namaz cemaatle kılınır, münferit kılarsanız şu kadar kat feyzi azalır demek lazımdır. (bu katlar da münakaşalıdır, Efendimiz’in bizim gibiler anlasın diye mübalağalı olarak söylediği bilgilerdir.)  

Cuma için böyle bir ruhsat yoktur, bayram günlerinde ayrı bir namaz kılınır. Ramazan’da teravih vardır. Demek ki ibadetlerde bile farklılık arz eden zamanlar vardır, öyleyse zamanlar eşit değildir. (05:20)

Bütün aylar birbirine eşit midir? Hayır, değildir. Efendimiz Receb-i Şerif girdiğinde taa Şaban-ı Şerif’in sonuna kadar aşağı yukarı her gün aynı duayı ediyor: “Ey Allahımız, Recep ve Şaban aylarının mübarekliğinden istifade etmeyi ihsan et, Ramazan ayına selametle kavuştur”. Niçin başka aylarda bunu yapmıyor? Niçin başka aylarda “Recep Allah’ın ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan ümmetimin ayıdır” diye söylememiş. Öyle ise zamanlar, mekanlar, kişiler eşit değildir. (08:40)

Eşitlik Fransız ihtilalinin getirdiği bir fikri yapıdır. İnsanların doğuştan bir takım sınıflara ayrılmasına tepki olarak doğmuştur. Cenab-ı Hakkın bir ölçüsü var: takva. Takvanın terazisi Allah’ın elinde. O nasıl tartar, nasıl değerlendirir bilmeyiz. Ancak ilan ettikleri var. Ensar ve muhacirin hakkında, Ashab-ı Bedir hakkında nas vardır. Tabi Efendimiz’in ind-i İlahideki derecât-ı âlisini konuşmaya lisanımız yetmez, onu belirtmeye bile gerek yok.

Mesela bazı aileler vardır, Âli Muhammed, Âli İbrahim, Âli İmran… Bunlar ilan edilmişlerdir. Efendim neden böyle: bunun bir tek cevabı vardır, sanane!.. Allah böyle takdir etmiş.  (10:30)

Devletin idare rejimine dini esasları katmamak demek olan laiklik ile tefekkür sistemindeki laiklik başka bir şeydir. Müslümanın düşünce sisteminde laik düşünce olamaz. Tuvalete girerken bile sol ayakla girip sağ ayakla çıkmak gibi bir kaideye tabiyiz. Bu bir dini kaidedir. Konuştuğumuz hiçbir şey din dışı değildir. Mesela lâdini musiki deniyor. Lâdini diye bir şey yoktur. Dine ya uygundur ya değildir. Ama dinin dışında değildir. İçki içmek dini bir problemdir, haramdır. Göz kırpma bile dini ilgilendirir.

Zamanların değerlendirilmesinde Fransız ihtilalinde zirvesini bulan bir takım insan aklından ve dünyevi ihtiyaçlardan doğmuş fikirler Müslümana yol gösterici olamaz. Müslümana yol gösterici olan kaynak -ille yazı, belge ise- Mushâf-ı Şerif’tir ve Kur’ân mushaftan ibaret değildir. Bunu anlayan anlar. (13:10)

Yazı tarihçilerin iddia ettiği gibi beş bin sene önce bulunmuş değildir. O sadece belgelenmiş halidir. Hz. Adem’in suhuf sahibi olduğunu biliyoruz? Demek ki Hz. Adem okuma biliyor. En azından ikra bahsinde konuştuğumuz gibi kainatı okumasını biliyordu. (21:25)

Cenab-ı Hak hiçbir şeyi birbirine eşit yaratmamıştır. Adalet, hakların kullanılmasında değil haklardan istifade edilmesindeki ırk, dil, din, cins gibi ayrımlar yapmadan hakkın teslimidir. (22:30)

Yedi senede bir vücut kendini yeniliyor. Demek ki geçen seneye göre vücudumun yedide biri değişmiş. Peki, maneviyatım, inancım, fikriyatım niye aynı olsun?

Zikir irade ile Allah’ın anmaktır. Bu anmak bir takım meclislerde elinde tesbihle Allah’ı anmakla sınırlı değildir. Bilmiş olun ki kalbinizin tatmin olması için Allah’ı zikretmeniz gerekir buyuruyor Allah. Bu zikir tekkede ayinlerde yapılan zikir mi veya Hz. Peygamber’in Ashab-ı Suffe’ye emrettiği zikir mi? Bunlarla sınır değildir. Bir konuda kalbinizin tatmine ulaşması için o konuya benim dahil olmam lazım diyor, Hz. Allah. (32:00)

İslâm Resulullah ile başlamadığı, Hz. Adem ile başladığı gibi, Efendimiz’in İslâmî hayatı da risalet ile başlamamıştır. Risaletle tebliğ başlamıştır. Bunları doğru bilirsek Efendimiz’in davranışlarını daha iyi değerlendirmiş oluruz. Efendimiz Ramazan orucu farz kılınmadan önceki zamanlarda bile Recep ve Şaban aylarında daha çok oruç tutmuştur. Oruç Hz. Adem’den beri olan bir ibadettir. Batıl itikada düşmüş insanlar orucu mesela yağ yememek, mesela senede bir gün 27 saat aç kalmak olarak tutarlar. Ama onu da yapanlar azaldı. İbadet genel olarak azaldı, daha çok Hristiyanlığın tesiri ile duaya dönüştü. Hristiyanlıkta doğru dürüst ibadet yoktur, daha çok duadır.

Namazda dua vardır ama namaz dua değildir. “Elem tera keyfe feala Rabbüke…” dua mıdır? (43:00)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir