Efendimiz bize bizden yakındır

On 9 Ocak 2019

Seyir Defteri | Bölüm 140 | 30 Eylül 2010 | 44′ 07”

Seyir Defteri 140. Bölüm

(Medet Ya Resulullah demek şirk midir sorusu üzerine)

“La ilahe illallah Muhammeden Resulullah” diyen iman sahibi bir zat imanı kendi mi kazanmıştır, Allah mı lütfetmiştir? Elbette ki Allah lütfetmiştir. Peki, Allah nekes midir ki verdiğini geri alsın.

Şirk demek Allah’a ortak koşmak demektir. “Medet Ya Resûlullah” şirktir diyenler, bu sözün Efendimiz’i tanrılaştırmak olduğunu iddia etmiş olurlar. Böyle bir ihtimal var diyenler Allah Teala’ya ve Kitab-ı Kerim’ine yeterince itimat etmiyorlar. Allah Kitab-ı Kerim’inde “bu kitabı ben indirdim, hükümlerini ben koruyacağım” demiştir. Ve bu hüküm kıyamete kadar geçerlidir. Peki, Kur’an-ı Kerim’de Allah Teala “Muhammed Resulullah” demiyor mu? Yani “O Allah’ın elçisidir.” Bu da bir ayettir ve hükümdür. Bu hükmü koruyacak olan da Allah’dır. Bu hüküm varken hangi insan Efendimiz’i tanrılaşmaya muktedir olabilir.

Tarihe baktığımızda Hz. Ali Efendimiz’in sağlığı dahil onu tanrılaştıranlar var ama Efendimiz’e tanrılık isnat eden bir tek kişi, grup, akım, sapıklık hiç olmadı. Olması da mümkün değildir. (04:20)

Türk toplumu yüksek bir kültür ve ilim seviyesine sahiptir. Bugünkü tatbikattan bahsetmiyoruz. İslâm hukukunu kanalize eden, sistematize eden zat yani Ebu Hanife Hazretleri bir Türk’tür. Kur’an-ı Kerim’den sonra hükümlerimizin kaynağı olan hadis kitaplarını toplanmasına ön ayak olanların ilk önderi İmam Buhari Hazretleri bir Türk’tür. Türk olması Allah indinde yüksekliğinin işareti değildir. Allah indinde yücelik takva iledir. Türk, Kürt, Arap, Acem olmakla olmaz. Dolayısı ile İmam Buhari ve Ebu Hanife hazretlerinin Türk olmasını bir marifettir diye söylemiyorum ama Türk Milleti İslam ile bu kadar yüksek bağlantılar içindedir. Bu yüzden bizde putperestlik korkusu yoktur, elhamdülillah. O Vahhabi kafasıdır.

Bu zihniyet ölüyü anlamıyor. Dünya hayatında olanın da ahiret hayatında olanın da tasarrufatı ve fonksiyonu vardır. Kapasitesi kadar. Her insan kendi kapasitesi kadar esmaü’l hüsnaya sahiptir. Allah Teala Kayyum-u Mutlaktır, sen çocuğunun üstünü örtecek, üşümesin diye pencereyi kapatacak kadar Kayyumsun. Hayy-i Mutlak da Allah’dır. Ama O Kitabında demiyor mu, “onlar ölü değildir, diridirler, benim indimde rızıklandırılırlar ama sizin aklınız ermez” Şu aklımızın ermediğini bir kabul edelim. (08:20)

“Ya Rabbi, Seni hakkı ile bilemedim” diyen Resulullah varken biz Rabbü’l Alemin’i bilme, anlama, idrak etme hususunda ilk olarak haddimizi bileceğiz. Çok güzel bir dua vardır, “Ya Rabbi, Resulullah Senden ne istedi ise beni de dahil et, neden kaçınmayı istedi ise beni de onlarda kaçındır”. Biz kendimiz hakkında Efendimiz’den daha güzel dua edebilir miyiz? Bu medet değil midir?

Ayette, “onlar diridirler, siz bunun şuurunda olmazsınız. Ben onları indimde rızıklandırıyorum” diyor. Biz rızık deyince sadece bedenimizi beslemeyi anlıyoruz. Şu sohbet bir rızıktır, iyi bir eş, bir arkadaş, aynı meşrepte evlat… Bunlar da rızıktır. Güzel bir manzara görmek gözün rızkıdır. Güzel bir sada işitmek. Bu sada musiki de olur. Her musiki Cenab-ı Hakk’ın Elestü bi rabbiküm hitabının ancak dünyevi ölçülerle bir yansımasıdır. Musiki nefsani meselelere kullanılıyorsa bu kullananların kabahatidir. Dini nefsi için kullananlar yok mu? (14:50)

Mutlak diri olan Hayy zü’l Celâl, bize dünyevi dirilik, ahiret hayatında olanlara bizim şuuruna eremeyeceğimiz bir uhrevi dirilik vermiştir. Dünyadaki adamdan bir şey isteyince şirk olmuyor da ahiret dirisinden isteyince neden şirk olsun. 

Çocukken yaramazlık yaptık anamızdan sopayı yedik, dövme esnasında bile sığınağımız yine annemiz olmuyor mu, anneciğim demiyor muyuz? Peki anneciğim demek medet kelimesi kullanmaksızın medet değil midir?

Bir müslümana müşrik demek İslâm hukukunda küfürdür. (17:10)

Biz ne istediğimizi bilmeyiz, menfaatimize nefsimize uyan şeyleri isteriz. O istediklerimiz hayırlı mıdır bilmeyiz. Ama Resulullah bize bizden yakındır. Bize bizden daha müşfiktir. Harisun aleyküm bil müminin’dir. O müminlere haris olan Resûlu Kibiriya’dan medet demek yardım demektir.

“Amân lafzı senin ism-i şerifinle müsâvîdir

Anınçün âşıkın zârı amândır yâ Resûlallah”

Aman kelimesinin ebced değeri ile Muhammed kelimesinin ebced değeri aynıdır. Onun için “Aman Ya Resulullah”, “Medet Ya Resulullah”… (19:00)

Kur’an-ı Kerim’de şefaat ile ilgili yirmi beş tane ayet vardır. İlk akla gelen elbette Ayetel Kürsî’deki ayettir. Bu ayette sadece “Onun indinde şefaat eden olmaz” kısmını cımbızla alırsan, karşında da cahil biri varsa o zaman istediğin gibi atarsın. Ama o ayetin devamı da var. Ayetin devamında “Onun izni olmadan” “illa bi iznih” buyrulmuştur. Bu gösterir ki şefaat diye bir kurum vardır. Enbiya suresinde de “şefaat yoktur ancak Allah’ın hoşnut olduğu kimselere vardır” denmektedir. Mü’minun suresinde de zulmedenler için şefaat yoktur denmektedir. Bu ne demek, zulmetmeyenler için şefaat vardır demektir.

Şefaat haktır ve gerçektir. (24:00)

Bunlara karşı duranlar tarikat düşmanı oldukları için bu işleri bilmezler. Ashab-ı Suffe’ye ne diyecekler peki? İlk mescid Mescid-i Nebî’dir diye bir ezber vardır, doğru değildir. Hicretten önce Efendimiz’e biat edildi. Efendimize ilk biat eden Es’ad Hazretleridir. Es’ad bin Zürare Hazretleri bir hurma bahçesi içinde etraftan çok da görülmeyecek şekilde bir oda büyüklüğünde boş bir yeri temizledi, yaygı yaydı, orayı mescid yaptı. Peki şimdi niye bunu söyledik? Tarikatın isminin üçüncü yüzyılda konmuş olması o zaman mı başlamış olduğunu gösterir?  Çocuk doğduğu zaman dünyaya gelir, adı konduğu zaman değil. Tarikatta doğma Ashab-ı Suffe ve Akabe biatı ile başlamıştır. (37:20)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir